17 Nisan 2008 Perşembe

Özgür Alaz der ki: Her zaman keşfetmek için bak...




Bir grup genç “Ellere var da bize yok mu?” sloganıyla yola çıkan ‘googlebizelogoyapsana.com’u kurarak Türkiye tarihinin önemli günleri için, arama sitesinin ana sayfasında görüntülenecek logolar tasarlıyorlar. Bu yaratıcı 4 genç 'den biri olan Özgür Alaz kendilerini "bir avuç google sever" olarak tanımlıyor ve bu özel günlerde google.com.tr'ye tıklandığında büyük Önder Atatürk’ün görüntülendiği, 23 Nisan’ın kutlandığı, Eurovision birinciliğini hatırlayan, 17 Ağustos depreminin yıldönümünde siyahlara bürünen, Galatasaray’ın UEFA kupasını kaldırdığı güne özel ya da Fenerbahçe’nin 100. yılını kutlayan logoları tasarlamanın kendileri için bir zevk olduğunu söylüyor...

2005 yılı İTÜ İşletme Mühendisliği mezunu, fikir avcısı, meraklı internet kurdu Özgür Alaz, bir süre Youthrep.com'da trendtakipçisi ve planlamacı olarak çalışmış. Şu an Yapı Kredi'ye pazarlama ve yeni trendler hakkında danışmanlık hizmeti veriyor. Ayrıca marketallica.wordpress.com ve marketallica.com'da pazarlama fikirlerini paylaşıyor...

Geçen hafta Arda Kutsal'la keyifli sohbetin ardından Özgür Alaz da bizlerleydi ve en son trendleri ve fikirlerini kendi iş planlarımızla e-fikrime başvuran biz yeni girişimcilerle paylaştı....

Tüm söyleşi tek bir cümle üzerinde yoğunlaştı: Platform yaratmak artık yeterli değil, Oyunlardaki mekanikleri web sitelerine entegre etmek lazım...
Peki hangi mekanikler bunlar, bilinçaltımıza yerleşmiş de iş hayatında bile bizi bırakmayan kavramlar?


  • Toplayıcılık: Herşeye (silah, puan, para, ödül, vss) sahip olma hissi, hemen hemen bütün oyunlarda kullanılır.

oyunlardan bir kuple olarak warcraft: silah toplama; Futbol manager: şampiyonluklar toplama; civilization: şehir kurma, şehirleri toplayarak para biriktirme, Sincity: evini topluyorsun böylece arkadaşlarına gösteriş yapıyorsun, vs...
E-ticaret sitelerine bir göz atalım; Facebook & Myspace: arkadaş toplama; amazon.com: beğendiğin tavsiye ettiğin kitapları listeleme, Googlereader: sana ilham veren, beğendiğin yazıları bir yerde topluyorsun, vs..

Artık yeni bir platforma değil, yeni bir deneyime ihtiyaç var, sormamız gereken soru kendi iş planımıza toplayıcılık unsurunu nasıl entegre ederiz?


  • Puanlama: Kullanıcıların ne yapmasını istiyorsak onları oraya yönlendirecek ödüller bulmalıyız.

Örneklerini bolca görüyoruz. Yine oyun sektöründen; warcraft'ta altın sayı alıp, seviye yükseliyor; Ogame'de rating sistemi var; Secondlife'da profilleri puanlanıyor, vs..

E-ticaret alanında yelp'in istediği şey insanlar bu siteye gelsin, yorum yapsın, cafeleri, restoranları değerlendirsin. Ödüllendirme kriteri olarak da insanlar değerlendirme yaptıkça site içinde statü kazanıyor.

Youtube'da 2 ödüllendirme şekli var. Bunlardan biri video'yu rate etme, bu aynı zamanda kontrolü de sağlıyor. İkincisi izlenme sayısı butonu .Videon ne kadar çok izlenirse, prestijin artıyor. Böylelikle daha da fazla video yüklüyorsun, çıkışın daha da zorlaşıyor, bağlılığın artıyor.

hot or not : tamamen oylamaya yönelik bir site, insanlar birbirini oyluyor ve en 'ler seçiliyor...bunun ödülü sitedeki popülerliğin artması

amazon.com: her bir ürün/kitap hakkında insanlar yorum yapabiliyor. Böylece insanların arzusu olan top 500, top 100'den biri seçilmek ve milyonlara kendisinin o konudaki uzmanlığını gösterebilme şansı

flickr: en ilginç fotoları bir sayfada listeliyor. böylece herhangi bir ödeme yapmadan sizi top listeye taşıyabiliyor.

  • Geri Bildirim(notification):

civilization & OGame'de geri bildirim mekaniği oyunun radarı gibi görev yapar ve ne kadar iyi oynayıp, ne biriktirdin haber verir.

Facebook notification bu mekaniğin belki de en iyi örneklerinden biridir...(doğum günleri, fotoğrafına yapılan yorumlar, vs...)

  • Etkileşim: İnsanların hangi bahaneyle sosyalleşmesini sağlayabilirim??'in en güzel cevabıdır

Facebook wall to wall bu mekaniğin en iyi örneklerinden biridir...


  • Kişiselleştirme:

warcrafta, Secondlife'da, sincity'de kendi profil karakterini kendin yaratıyorsun, kendinden birşey buluyorsun ve o karaktare daha da bağlanıyorsun...

Myspace kişiselleştirmeye önem veren sitelerin başında geliyor. Herkes kendi sayfasının tasarımını , rengini bakground dizaynını vs kendi zevkine göre yapabiliyor...

Bu 5 kalemden sonrasında herşey apaçık ortada... İşin sırrı : "Yapılan iş planlarını platform olarak değil (çünkü dünyada çok fazla var), mekanikleri doğru şekilde kurgulayarak kullanıcı sayısını arttırmak, sitenin trafiğini arttırmak ve dolayısıyla geliri ve geri dönüşümü arttırmakta"

Sevgiler

düşündüğünüz, sorguladığınız, ürettiğiniz ve paylaştığınız sürece varsınız...aRDa KuTSal...



Geçen hafta konuğumuz olan Arda Kutsal bize biraz kendinden ve yaptıklarından, biraz da günümüz internet ve pazarlama modellerinden bahsetti. Ben de sizlere dinlediğim kadarıyla aktarmaya çalışacağım... Gerçi kendisini görmeseniz de yazılarından tanıdığınız bir karakter ama ben yazıya bir giriş mahiyetinde Arda Kutsal Kimdir ile başlayıp,kısa kısa söyleşi notlarına geçeceğim...

Arda Kutsal internette yeni nesil girişimlerin tanıtıldığı web sitesi olan Webrazzi'nin kurucusu ve Türkiye'deki tüm blogları bir çatı altında toplayan bir sistem olan Blograzzi'nin kurucu ortağıdır. Bunların yanısıra kendisinin danışmanlık hizmeti veren bir de firması vardır...

Sizlere büyük internet kişisi Arda Kutsal'ın ağzından web 2.0 ve Türkiye fırsatları adına özlü sözler geliyor:

İnternette reklam büyürken yön değiştirecek!

Satın almalar olacak ama bir süre sonra duracak!


Satın almalarda genel olarak kullanıcı sayısına, içeriğe, iş modeline ve pazar konumuna bakılıyor. Türkiye'deki ana iş modeli reklam, çok az düzeyde de premimum üyeliklerden alınan bedeller söz konusu.

Örneğin, blogcu.com'u inceleyecek olursak: Nokta.com'a iyi bir meblaya satıldı.Bir reklam geliri yok ama yüksek bir trafiği vardı. Alexa raporuna göre 12.sırada yer alıyordu. En önemlisi ise içerik üreten fazlaca insan vardı. pazarda açık ara öndeydi ve en büyük rakibi blogger (globalde)'dı, buna rağmen türk kullanıcısının tercihlerinde 1.sırayı alıyordu. Belki de Nokta.com bir anlamda Google'ın yaptığını yapmaya çalışıyor. Google "google adsense" ürününü kullanmak için blogger'ı açtı. Nokta.com da henüz sistemine entegre eedemese de "virgül" ürününü kullanmak için blogcu.com'u satın alıyor.

Melek yatırımcı gerekiyor!
Arda Kutsal'ın danışmanlık hizmeti veren firmasının bir de yatırım kanadı var, burada "melek yatırım" 'lar gerçekleşiyor.

Neyin nesi bu melek yatırım yahu diyenler için:
Melek yatırım hayata geçmemiş, çok çok erken aşamadaki yatırımlar, girişimcinin kendisinin değer kattığı henüz ürün, somut ispatı olmayan projelerdir. Merak edenlerin y_combinator.com sitesini ziyaret etmesi tavsiye edilir. (Amerika'daki örneği)

Burada max 25000$ yatırım yapılıyor. Buna karşılık %5-6 oranlarında pay alınıyor. Ama Türkiye'de 25000$ gibi bir üst limit yok. Yeterki değerli bir fikir olsun ve bu fikri hayata geçirecek bir girişimci/yatırımcı olsun. Arda Kutsal'da danışmanlık hizmeti veren şirketinde şirket kaynakları dışında yabancı yatırımların da olacağı konseptle değerli fikirlere melek yatırımcılar bulmakta...

Özel ilgi alanlarına yönelik sosyal ağlarda fırsat var!
Facebook bize tasarım, dil, kullanımda uygulanabilirlik gibi bir takım öğelerinin bir yalandan ibaret olduğunu gösterdi ve bugun birçok sosyal iletişim sitelerini büyük hasarlara uğrattı. Dili ingilizceydi, çoğu Türk üyesinin ingilizce bilmediği varsayılan bu sitedeki insanlar ne yapmaya gelmişlerdi buraya? tasarım karışıktı, birileri birşeylere davet ediyordu, "confirm" e basınca ne olacaktı acaba?tasarım desen, mavi-beyaz dümdüz sayfa, ne yıldız var ne sim, ne çiçek-böcek-kalp...ee noldu, herkes birbirine davet yolladı, herkes burada sen de gel, ben bilmem ne ilkokulumda bana aşık olduğunu düşündüğüm çocuğu buldum, evlenmiş biliyor musun, karısı çok çirkiiin...Haftasonu çocukluk arkadaslarımızda buluşma ayaraladık, çok güzeldi, eski günleri yad ettik...anneme babama, teyzeme, amcama hatta köpeğime bile facebook açtım, arkadaş listem doldu taşıyor, senin kaç arkadaşın var...dün doğumgününe gelemedim, ama fotoları facebook'a yüklemişsin, çok güzel, keşke gelebilseydim...falan diye gider bu diyaloglar..Sosyal ağımızı başarıyla tamamladık facebook sayesinde, bütün arkadaşlarımızı bulduk, daha da fazlasına ihtiyacımız kalmadı... şmdi sıra ortak ilgi alanlarının bir araya gelmesinde: "community kurma"
Başarının anahtarı = verinin paylaşılması










İnternet eğlence ve bilgi platformudur. Türkiye için girişim platformu olursa başarı kaçınılmazdır!

Türkiye'de Web 2.0 başarı getirmesi için anahtar .com'lar da!
Değişen büyükler: Doğan, MyNet, superonline
Değiştiren Güçler: Yonja, Ekşisözlük, Gittigidiyor...
Değiştiren Küçükler: Blogcu, Pilli, Çembernet,...
Değiştirecek Güçler: Nokta,...
Değiştirebilecek Güçler: Melek Yatırımcılar(angel Investors), Genç girişimciler, İnternet Stratejistleri

web 2.0 bir teknoloji değil, başlı başına bir terimdir. Bir beyin fırtınası esnasında oluşturulan, kişilerin ve internetin sağladığı değişimler sonucu içerikte katkıda bulunma, tasarım yapma, paylaşım gibi öğelerin yer aldığı modüler yapılar, xml, RSS gibi kavramlarla site içeriğini takip etme gibi özellikler sunan bir teknolojinin yazıya dökülmesi WEB 2.0.
İnsanların interneti kullanım şekilleri değişiyor:
Önceleri içerik verilir, izleyiciler okur fakat içerik yaratamazlardı. Önce içerikte, sonra tasarımda gelişmeler yaşandı...Tasarımlar değişti, RSS, CSS gibi teknolojilerle birlikte grafik kullanımı azaldı, büyük pikselli yazılar geldi, siteler editlendi ve Ekim 2005 gibi Web 2.0 hayatımıza girdi...Artık içeriğini paylaşmayan servis yok denecek kadar az. Böylelikle izleyici kitlesi arttı. İş modelleri buna göre değişti. Artık çoğu servis ücretsiz, siteler parayı premimum servis ve reklamlarla sağlıyor.

Hatta Web 2.0 'ın yerini alacak bir terim daha bekleniyor: Semantik kavramların ön plana çıktığı, servislerin birbirinin içeriğini algıladığı "Ajan" lar türeyecek, yani Arda Kutsal'ın tabiriyle dünya web 3.0'a hazır! Ama Türkiye henüz Web 2.0 kültürüne sahip olamadı, User Generated Content (UGC) kavramı henüz oturmadı...UGC 'e en uygun örnekler de youtube 'daki "sütü seven kamyoncu ve "idare edemem anne" videoları oldu.Yine Türkiye vikipedia da içerik olarak, diğer ülkelerinkine göre yerlerde!!!

Sebebi de ortada: dünyada teknoloji adım adım ilerlerken bizde karışık bir kurgu söz konusu. bizde paylaşım ne zaman yoğunlaşacak bilinmez, belki de web 2.0 olgunlaşmadan web 3.0 'a geçeceğiz!

YENİ TRENDLER

  1. 2008'in Twitter'ı Friendfeed: 2007 yılında Twitter adlı bir servis çıktı. bu servisle "Şu an ne yapıyorsun" sorusunun cevabını aldık. Hem de istemediğimiz kadar fazla insandan. Dünyada ne kadar popüler olsa da Türkiye'de bir facebook olamadı. Bunun üzerine bir sürü ek servisler çıktı... ta ki Friendfeed'e kadar! Friendfeed'de hesap açınca Youtube'daki videonuz, flickr'a yüklediğiniz fotolarınız, facebook'daki accountuna eklediğiniz herhangi bir servis vs tek bir kanaldan takip edilebiliyor. Yani tüm servisleri bir araya getiren bir geri bildirim servisi sunuyor. "Şu an Yotube'a x videosunu yükledi, flickra y fotolarını ekledi, facebook'daki hesabına z kişisinden bir arkadaşlık daveti geldi," vs... Friendfeed bugun inanılmaz bir hızla büyümeye başladı, bakalım Türkiye'de ne kasırgalar estirecek...

  2. Video Reklam: Arda Kutsal'a göre Video reklamlarında videonun içeriğinin tanıyabilmesiyle o içerikle ilgili reklamların entegre edilmesiyle buradaki iş modeli çok gelişecek ve hatta yepyeni bir iş kolu olacak.

  3. widget:
  • klasik e-ticaret: Türkiye'de e-ticaret alanından henüz alamadığımız ürün ve hizmetler mevcut. O yuzden şu an "klasik e-ticaret" bile yapılabilir.

  • innovatif e-ticaret: Örnekleri; altivi, pazartesisendromı

  • özel (niş) sosyal ağlar: çok uç hedef kitleli sosyal ağ ve komüniteler kurulabilir

  • Web araçları: sade-kolay ve verimli


Kaynaklar:

Arda Kutsal'ın bizzat kendisi ve sitesi http://www.ardakutsal.com/

2 Nisan 2008 Çarşamba

bir stratejik ittifak örneği: SMART CAR

1983 ‘de kurulan İsviçreli saat üreticisi Swatch’ın o dönemki CEO’su Nicolas Hayek insanların saatlere olan bağlılığını arabalara taşımasını hedefleyen bir düşünceyle mini araba fikrini ortaya atar. Projenin başlarındaki ana amaç; gençler tarafından satın alınabilecek fiyatta, onların yaşam tarzına hitap eden, 2 kişilik, minik, rengârenk, tasarım harikası dar sokaklarda geçişi kolay, parketmesi kolay, çevreye en az zarar veren egzos sistemli, az akaryakıt harcayan, hibrit motor ve elektirikli bataryalı gibi yenilikçi teknolojiyi bünyesinde barındıran bir ürünü piyasaya sürerek üretilen arabalarda Swach’ın çizgisini devam ettirerek markanın bilirliniğini arttırırken, bu üründe sunduğu katma değerle pazarın kaymağını yemektir.
Swatch’ın CEO’su Nicolas Hayek bu fikrini gerçekleştirmek için kurumsal bir araba üreticisi ile ortaklık yapmayı düşünür. İlk aklına gelen kendini “güvenli” kelimesiyle konumlandırmış Volkswagen’dir. Ancak ortaklık sürecinde planlar istenildiği gibi yürümez ve antlaşma aşamasında bu ortaklığa son verilir.
1993 yılında Mercedes-Benz küçük arabalar (subcompact) üzerinde bir fizibilite çalışması yürütmektedir. Swatch markasını, kendi tasarımını, çizgisini devam ettirecek hedef kitlesine yönelik arabalarla genişletmek istemektedir. Ancak bunu tasarladığı arabalarının özelliklerinden kaynaklanabilecek dezavantajları kamufle edebilecek, konusunda uzman bir araba üreticisi ile yapmayı düşünmektedir. Ancak Volkswagen ile istenilen anlaşmaya varılamaz. 1994 yılında of Daimler-Benz and Swatch Group Ltd mini araba (micro compact) kategorisinde stratejik ittifak (joint venture, ortak girişim) kurarlar. Üretici firma Almanya menşeili Daimler AG’dir ancak şirket stratejisi gereği üretim Fransa’nın Hambach eyaletinde Smartvile adlı fabrikada gerçekleşmektedir.
O dönem “Swatchmobile” adıyla duyulan ürün birçok araştırmacı ve uzman tarafından eleştirilere yol açmıştır. Uzmanlar küçük arabaların güvenlik açısından çok riskli olduğunu ve herhangi bir kazada büyük arabalara oranla iki kat ezilme yaşanacağını, bu tür olumsuz durumlardan ünlü saat markası Swatch’un da doğrudan etkilenebileceğini düşünmektedirler. Bunun üzerine, “Swatchmobile” adlı ürün resmi olarak Smart markasıyla piyasaya sürülür. Smart “Swatch Mercedes ART “ ‘ın kısaltılmış halidir ve ingilizcede akıllı, usta, yetenekli anlamlarına gelmektedir. Logosunda a harfinin yuvarlak kısmı tekerleri, a harfinin üstündeki ok işareti de ileriye dönük düşünme olarak tasarlanmıştır. 1997 yılında ilk Smart city Coupe Frankfurt’ta sergilenir. 1 yıl sonra 9 Avrupa ülkesinde piyasaya sürülür.
Daimler AG (eski adıyla DaimlerChrysler AG), bir Alman anonim şirketi ve dünyanın 13. büyük araba üreticisidir. Otomobil dışında kamyon üretimi yapmakta ayrıca Daimler Financial Services bölümü aracılığıyla finansal hizmetler vermektedir. Şirketin ayrıca EADS’da, McLaren Group’ta, Japon kamyon üreticisi Mitsubishi Fuso Truck and Bus Corporation’da ve ABD tabanlı oto üreticisi Chrysler Holding LLC ‘de büyük hisseleri bulunmaktadır.
DaimlerChrysler, Stutgart, Almanya menşeili Mercedes-Benz üreticisi Daimler-Benz (1926-1998) ile ABD tabanlı Chrysler Corporation’ın 1998 yılında birleşmesi sonucu kurulmuştur. Şirket 14 May 2007 tarihinde Chrysler’ı Newyork tabanlı Cerberus Capital Management a satmasının ardından 4 Ekim 2007 tarihinde ismini Daimler AG olarak değiştirmiştir.
Daimler Mercedes-Benz, Maybach, Smart, Freightliner markaları altında araba ve kamyon üretimine devam etmektedir.
Daimler Benz ile stratejik ittifakı sonucunda Swatch’ın tasarımını Daimler Benz’in tecrübesiyle birleştiren Smart Car’lar üretilir ve şirketin adı önce “Smart GmbH Micro Compact Car GmbH” olarak lanse edilir. Tasarlanan Smart Car’ların son hali CEO Hayek'in beklentilerinin çok dışında olur. Mercedes hibrit motorlu veya baterili araba üretmeyi reddetmesi üzerine bundan hoşnut olmayan Swatch elinde bulunan %19’luk ortaklık şirketi (Smart GmbH Micro Compact Car) hisselerini Mercedes’e satar ve bu projeden çekilerek Kasım 1998’de stratejik ittifaka son verir.
Eylül 2002 yılında şirket ismi “Smart Fortwo GmbH” olarak değiştirilir.
Smart Car’ların bugün tüm dünyada 36 ülkede yaklaşık 750000 satışı gerçekleşmiş durumdadır.

sizin kriziniz bir başkasının fırsatı olabilir

Her uluslararası siyaset ve ekonomi ortamında bir Çin etkeni beliriyor. Tehdit olarak algılanan Çin'i bir fırsata dönüştürmek her ülke ve şirket için olası. Ancak dikkat etmek gerekiyor. Çünkü bu büyük pazar göründüğünden daha karmaşık bir yapıda.

Türkiye’nin lokomotif sektörü olan tekstilde kritik bir viraj atlatıldı. Öncelikle Çin ve Uzakdoğu ülkelerinde kalite hala düşük seviyelerde seyrediyor. Fiyatlar ise cazibesini yavaş yavaş yitiriyor. İşgücü maliyetleri, sigorta vs. yükleri artıyor. Artık istedikleri gibi at koşturamıyorlar. Bu durumda Türkiye'nin kalite, AB ve batı pazarlarına yakınlığı, vermiş olduğu kısa terminler gibi avantajları göze çarpıyor. Çin'de temel, yüksek metrajlı, tonajlı, ucuz ama daha az kaliteli mallara dayalı bir rekabet üstünlüğü var. Ev tekstilinin ise tek önemli silahı kalite. Bu yüzden, ev tekstilcileri, tüm dünyanın kabusu Çin’i pazarı yapmayı başardı. Birçok firma, kaliteli ve Uzakdoğu’ya göre pahalı koleksiyonlarını zengin Çinliler’e kabul ettirmiş durumda.
Dünyadaki yeri İtalya ve İspanya’nın ardından üçüncülük olan Türk ekonomisinin itici gücü ev tekstili, sektörel fuarların da yükselttiği ivmeyle gözünü dünya birinciliğine dikti. Bursalı ev tekstilcileri, desen ve tasarım güçlerini kalite ile birleştirip, tüm dünyanın gözünü diktiği Çin pazarına yıllar önce girmenin avantajını yaşadıklarını belirttiler. Tehdidi fırsata dönüştüren Bursalılar, hem Uzakdoğu’ya giden batılı alıcıların kaliteyi yeniden keşfedip geri gelmesiyle, hem de Çin’deki pazar payını artırmanın mutluluğu ile her geçen yıl büyük rekorlar kırmayı planlıyor. Bursalı ev tekstilcileri, bir milyarı aşan nüfusu ve olağanüstü üretim hacmiyle dünyanın kabusu haline gelen Çin’e ihracat yapmanın, o ülkedeki zengin kitlenin gözdesi olmanın, gelecek endişelerini büyük ölçüde ortadan kaldırdığını da vurguladılar. İşte, sektörde başı çeken oyuncular: Küçükalık Tekstil, Çevikel Tekstil, Burkay Tekstil, Ka-en Tekstil, Dilhan Tekstil, Marteks, Prestige Mensucat, Türkün Şirketler Grubu, Rekor Dokuma, Evlin Tekstil, Zorlu Tekstil, Foga Tekstil, Belette, Hilteks, Bursalı Havlu…
Dünyadaki durgunluğa ve Çin menşeili aşırı ucuz ürünlere rağmen, Çin’in tehdidin yanı sıra büyük bir fırsat olduğunu keşfetmişler. Çin ile rekabet etmiyorlar çünkü tüketiciye onlardan farklı bir ürün gamı sunuyorlar. Onlarla aynı kulvarda bulunmuyorlar. Kendi modalarını kendileri yaratıyorlar. Bu yüzden standart mal üreten Çin’den korkmaya gerek yok. Tam tersine orası, farklı ürün yelpazesi olanlar için büyük ve ciddi bir pazar. Sadece Çin değil, imalat pazarının yöneldiği tüm Asya ülkeleri önemli potansiyel. Herkes oralarda bir şeyler satmanın derdinde, tekstilde olduğu gibi birçok endüstri dalındaki firmalarımız tehditi fırsata dönüştürme yolunda büyük adımlar atmış durumdalar.

Bir başka başarı hikayesi de Koton’dan;

Bir öğretmen (Gülden Yılmaz) ve emekli subay eşinin (Yılmaz Yılmaz) Kuzguncuk'ta ihraç fazlası ürün satan bir mağaza olarak kurduğu Koton, bugün 350-400 milyon dolar ciroya koşan bir marka. Çin gerçeği ve Türkiye'nin sosyolojik değişimini erken fark edip, "fast fashion" anlayışı ile kısa sürede Türkiye'nin bilinen markası oluyor. Şimdi ise gözünü yıllardır üretim için gittiği Çin'e dikmiş. İlk mağazasını yakında Hong Kong'da açıyor. Ardından üretim ve ucuzluk cenneti Çin'i Koton markasıyla fethetmeyi planlıyor. Çevrelerinde çılgınlıkla suçlanıyorlar ama Yılmaz çifti sıfırdan yarattıkları Koton'u yeni hayallere yüzdürmek istiyorlar. Madem Çin tekstil ve konfeksiyon sektörünü tüm dünyada çaresiz bıraktı, onlar da hem üretim hem de tüketimde çareyi Çin'e gitmekte bulmuşlar. Çin tehdidini kendileri için bir fırsata dönüştürmeyi planlıyorlar.